MİNE ZABCI TUALİNDEN İSTANBUL RUHU
Mine Zabcı ile ilk kez Londra’da konsolosluk davetinde karşılaştım. Sanatçı duruşu, dışa dönüklüğü benim gibi arkadaşlık ısınma turlarını yıllara yayan bir insanın bile duvarlarını delip geçti. Bilginin ve entelektüelliğin zarafetini tüm dışa dönük tavırlarına yansıtan bir sanatçı Zabcı.
Eserlerini birçok galeride sergiledi. Özellikle Londra Saatchi Galeri’de Renk Erbil’in küratörlüğünde karma sergisini açtığı günden itibaren bir araya gelip röportaj yapmak istiyordum. Sergiden bir süre sonra “yaşadığım her yeri seviyorum” mottosuyla yıllardır bulunduğu İngiltere’den yönünü Türkiye’ye çevirdi.Hem İstanbul hem de Londra’da yaşama kararı almasına en çok memnun olanlardan biri de bendim.
Mine Zabcı, Londra’da üniversiteye koşulsuz kabul edilen ve başarıyla eğitimini tamamladı. Ayrıca uzun yıllardır amatör fotoğrafçılıkla ilgileniyor. Türkiye’de Artgalerim’de ki ilk sergisi, Bana Ait Sen’lerin sanat danışmanı Özlem Alıcı oldu. Sergi, tamamıyla Zabcı’nın İstanbul’dan ve şekillendirdiği duygularının yansımasından doğan eserlerini kapsıyor. Teknik olarak sünger, spatula kullansa da daha çok elleriyle resim yapmayı tercih ediyor. Fakat kâğıt ve kalem kullanmanın farklı bir ruhu olduğuna da inanıyor.
Serginin adı “Bana ait Sen’ler”. Gizli bir öznesi var mı serginin?
Buradaki Sen’ler bazen ben bazen de sizsiniz. Daha doğrusu herkes. Herkesin bir Sen’leri var. Kişisel olarak nitelendirdiği özel bir an var. Sergim kendine bile anlatmadığı, yaşamadığı, zorlandığı anları ifade ediyor.
Kendimden bahsediyorum, tutku ve esaret birbirini yaratıyor. Bunlar da “Sen’leri ve Bizler’i yaratıyor. Evrende düşünceyi olduğu kadar duyguyu da paylaşıyoruz. Ne yaparsak yapalım tüm duygular “insan” çıkışlı. Kendine ait olanlar, bencilliğinin gittiği yolu değiştirdiğinde ulaştığın farklı bir şey gibi. Demek ki o an kendimi buldum. Duygunun tekniği ve izahı yok ama karşılık olarak rengi var. Zamanda kaybolmak, zamanı dolu dolu kazanmayı gerektiriyor. Zamanı sevdiğim kadar, kendimi de seviyorum. En güzel yanı yaşamayı seviyorum. Kurduğum cümleler, hayat gibi, benim kendime ait…
(Hayallerde Kalacağız)
Yolumu değiştirmekten asla korkmuyorum. İstanbul’a geldikten sonra ‘Ben’e veya duyguya o kadar odaklanmıştım ki, kendimi de çok sevdim. Güzel bir kalp atışı … her şey elinde her şeyi yapabilirsin. Ama bazen bir duyguya tekrar döndüğünüz zaman onu bir daha yaşamak çok zor. O yüzden “an” çok önemli.
“Tüm mücadelelerimi büyük bir cesaretle verdim, güçlü bir insanım, ne olursa olsun hep ayakta kalırım ve kalacağım.”
Kadın olarak başka bir şeye yöneldiğin zaman hayatı ya boyayacaksın dedim yahut bir şey yaşayacaksın. Ben boyamayı tercih ettim. Yani benim için önemli olan o pozitiflikti. Esaret dediğimde, rengarenk özgürlüğümden doğan bir esaret bu. Burada farklı bir yaşanmışlık var. Ama gerçek dünyada var olmamış sadece duygu olarak devam eden... Herkesin bu tarz şeyleri vardır. Böyle bir uyanışın olacağını bilmiyordum. Sis gibi bir şey, kendini bir sisin içerisinden sıyırarak birden açılıyorum
(Konuşulmamış, Anlatılmamış)
Anlar önemli…
Anlar benim için çok önemli. Benim maddiyatla pek ilgim yok. Hiçbir his maddiyattan önce gelmiyor. Metasal önceliği olan resimleri özgür hissetmiyorum. Resimle alıcının iletişim kurması gerekli. Bazen bu bir sesle, renklerle oluyor. Ne yaparsak yapalım birbirimizi tanımasak bile, bazı duyguları ortak yaşamış oluyoruz. Hatta yaşanmışlıklar bile senin o anına sahip olarak şekilleniyor. Çünkü bir şeyi yaşamamış bir insanın bile ilham verdiğini düşünüyorum.
“Maddiyat önde gelirse ben buna başarı demem.”
Bu sizin benliğinizin farklı bir özgürlüğü yani özgürlüğüm. Kendinizi seçiyorsunuz, iç sesleri işitiyorsunuz, insan çıkışları yani yalın düşünceler duygular insan olan herkese ait, hatta şekli değişik yaşanmamışlıklar. Hepsi gerçek, hayaller ise sadece hayal, bunun bilinci çok farklı çünkü Tutku duygular ile birlikte sizin kendinize doğrultusunuz en büyük silah.
(O Benim Şairim)
O renkler, çizgiler o anda aklınızdan geçen kelimeler özgürlüğün bencilliğinin dışa yansıması. O An’ın esareti ve özgürlüğü birbirimizi yaratıyoruz. Duygunun tekniği yok, izahı karışık da olsa kelimesi, eğer suskun ise rengi var. Zaman da kaybolmak zamanı dolu dolu kazanmak gerekli.
-Anlardan bahsediyoruz ama Mine Zabcı için duygular da değerli değil mi?
Benim için önemli olan da hem kendi çıkışlarım hem insanların çıkışları. Ama her şeyden önemlisi tüm canlılarda var olan duygu. Duygu yokluğunda bir şey yapmak istemiyorum. Zaten yapamam. Bana bir şeyin ve şeylerin ilham vermesi lazım.
(Gökyüzü ile Yazıştık)
-Gökyüzü ile Yazıştık… ne kadar güzel bir isim eser için.
-Sabahleyin gökyüzüne bakıyorum. Hem güneş hem de ayın aynı anda olduğu o kadar güzel bir gün doğuşu vardı ki. O sırada pencerenin kenarına iki tane martı geldi. Tüm bunların birleşiminde bana ait bir hikâye doğdu. Fakat benim resimlerimde herkes kendi hikayelerini görür. Hepsinde duyguları var. Mavi çok sevdiğim bir renk. Somut olan bir şey de ekliyorum.
(Caz’da Kaybolmak 1)
(Caz’da Kaybolmak 2)
Sohbet ederken Caz tutkunu sık sık dile getiriyorsun. Eserlerinde etkileri hissediliyor.
Cazı gerçekten her yönü ile seviyorum. Buradaki dokunuş artık benim imzam gibi tümünde cazın etkisi var. Hepsi birbirinden farklı caz yansımaları kapsıyor. Benim için Abstractın bir tekniği yok ve olmaması da gerekir.
(Kendime Sarıldım)
(Bilmiyorsun)
Farklı anlarım oluyor herkes gibi. Komik, ciddi, derin yanlarımız olabiliyor. İki resim tamamıyla benim hayata karşı cevabım. Tam beni ifade ediyor.
Bilmiyorsun ve Kendime Sarıldım isimli eserler bir yaşam örgüsü var konuşulmamış, anlatılmamış Hepsi kendime ait, mavi, yeşil hepsi aynı hikâyeyi ifade ediyor. Gençlik dönemimim ruhunda. İnsanlar yaşasalar bile konuşamadığı şeyleri saklıyorlar birbirlerinden. Veya olan bir gerçeği anlatamıyorlar, açıklayamıyorlar. Kendilerine bile itiraf edemiyorlar. O dönemde kendimle de konuşmakta zorlandıklarımı ancak çözebiliyorum. Yıllarca akla gelmeyen geride kalanlar birden merkeze taşınan duygular olabiliyor. Tüm bunları şu an hissetmek ihtiyacı olan bir yüzleşmeydi. Kendini böyle cevapladım. Tabi ki iç seslerim farklı şekillerde uyanıyor.
Zaman, matematik işlemden daha çok felsefi anlamda önemli benim için. Üniversite bitirme sergisi resimlerim de bu konu kendini buldu. Kendi görüşüme göre tanrı felsefesi yer aldı, izahı zor bir duygu. Kendini iki taraflı buldu tablo. Yaradan matematikçi, filozof, müzisyen ve tablonun bir yüzünde ve arkasını çevirdiğimizde devam ediyor. O benim şiirim.
(Osmanlı Laleleri Tablosu ve Serdar Gülgün)
Arkadaşım Serdar Gülgün’e adanan bir eser. Serdar Gülgun , Osmanlı Sanatını Türkiye ve uluslararası başarıyı götüren harika bir insan. Yıl 1993, o güzel gülüşü ile aramızda başlayan arkadaşlık ve ilk karşılaşmamız, Sotheby’s Islamic Art müzayede kokteylinde Londra’da oldu. Ben heyecanlı Hürriyet ‘te gazetecilik adımlarım Serdar’da Soas university of London Islamic Art department master program öğrencisiydi, bir röportaja ne dersin diye sordum. Soas, bölüm başkanı Dr. Heather Elgood
Bana zamanını ayırıyor, herşey doğaçlama gelişiyor verilen süre keyifle uzuyor ama en önemlisi Elgood’un ‘Mr Serdar Gülgun , şimdiye kadar SOAS’a gelmiş en başarılı öğrenci hatta diyebilirim ki Osmanlı Sanatı tarihçilerinden biri, çok genç ve çok yetenekli , vizyon sahibi her yazdığı her verdiği bilgi bu üniversite için katkı bize o kadar çok şey öğretiyor ki hemen araştırıp değerlendirmeye alıyoruz, kendisi bizim için çok büyük kazanç’ sözleri beni etkiledi.
Cumhuriyet, Atatürk kadını olmaktan her zaman gurur duyuyorum ama geçmişimiz imparatorluk eserleri ile dolu. Yürüyorum düşünüyorum dünyanın en büyük müzayede salonlarında Osmanlı eserleri büyük rakamlara değer bulunuyor. Avrupalı bizden daha çok bilgili , bizden daha çok sahipleniyor, öğrenmeğe devam ediyor. Kendimi yetersizliğimize üzüldüm. Ülkemiz dışında Osmanlı bıraktığı Sanatı ile imparatorluk gücünü sürdürüyordu. Hürriyet de bu röportaj basılmadı, tek kopya yapmıştım, Londra ofis kaybettik dedi hala içimde ukdedir.
Osmanlı sanatı çok şey bilmesem de saygı gösteriyorum. Osmanlı Laleleri’ resmimin ilham kaynağı hala o güzel dostluğumuz sürüyor. Bugün Dünyada Osmanlı Sanatı otoritesi gösterilen ‘Serdar Gülgün ‘interior designer , moda tasarımcısı , yazar çok yönlü bir insan.
Başka bir anı, sanırım 7 veya 8 yıl önce konsere gideceğiz Piccadilly’de Assouline kitap evine girdim karşımda “Otoman Chic by Serdar Gülgun” arkadaşım adına gururlandığım bu eserin best seller olduğunu söylediler.
MİNE ZABCI HAKKINDA
Eğitim
2003 – 2009 BA (Hons) Fine Art University for the Creative Arts, Farnham İngiltere
Gelecek Sergi
2022 Hayhill Galeri, online kişisel sergi
Sergiler
2022 "Bana Ait SEN'ler" kişisel sergi, artgalerim , İstanbul
2022 Karma sergi, artgalerim,İstanbul
2022 Zorlu center , Bayer koleksiyon sergisi , Renko ,London
2021 Saatchi Gallery, Ta,Renko karma sergi,Londra, İngiltere
2020 Renko Online Sergi
2020 Artgalerim, karma sergi,İstanbul
2019 Artgalerim, karma sergi,İstanbul
2019 Haslemere Müze, İngiltere
2019 Lewisham Sanat Galerisi, karma sergi,İngiltere
2018 Artgalerim, karma sergi,İstanbul
2017 Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi, karma sergi,İstanbul
2017 Artgalerim, karma sergi,İstanbul
2017 Bakraç Sanat Galerisi, karma sergi,İstanbul
2016 Ayse Galeri, karma sergi,İstanbul
2016 Petit Coin Art Galeri, kişisel sergi,Londra
2015 Bodrum Bienali, karma sergi, Bodrum
2015 Melia White House Hotel, karma sergi,Regents Park, Londra
2014 Bakraç Sanat Galerisi, kişisel sergi,İstanbul
2012 Outside the White Cube Gallery, Bermondsey, karma sergi,Londra
2012 Parallax Art Fair, Chelsea Town Hall, karma sergi,Londra
2012 18th May "11 5.15pm – 6pm BBC2. Art Series" Show Me the Monet The
series is scheduled to broadcast from the painting is title; "God smiled
on me,"
2011 Candid Arts Trust Galeri, karma sergi,Londra
2010 Candid Arts Trust Galeri, karma sergi,Londra
2010 Çekirdek Sanat Galerisi, karma sergi,İstanbul
2009 Bakrac Sanat Galerisi,kişisel sergi,İstanbul
UCA,Karma sergi, Brick Lane London.2011 Candid Arts Trust Galeri, Londra
2010 Candid Arts Trust Galeri, Londra
2010 Çekirdek Sanat Galerisi, İstanbul
2009 The Boiler House, Londra
2009 Bakraç Sanat Galerisi, İstanbul